Solingen Saldırısından Sonra - Şiddet ve Irkçılık İkilemi
23 Ağustos 2024 Cuma akşamı, Solingen'deki "Çeşitlilik Festivali" sırasında şüpheli bir saldırgan ziyaretçilere bıçakla saldırdı. 56 ve 67 yaşlarında iki erkek ile 56 yaşında bir...
İmkanlar ve Sorumluluklar
“Federal seviyede ortak bir müslüman sosyal hizmet kurumunun kuruluşu daha nihayete ermiş durumda değil.” Alman İslam Konferansı’nın aktüel bir ara sonuç belgesindeki bu ifade ortak bir müslüman sosyal hizmet kurumunun gelişimi ile ilgili durumu özetlemekte: Herşey daha gelişim sürecinde ve varılacak nokta daha belli değil. Ne Alman İslam Konferansı’nın kendisi ne de Alman İslam Konferansı’na katılan müslüman cemaatler bu konuda niyet belirtisinden öteye giden somut gelişmeleri ortaya koyabilmiş değiller.
Bu gecikmeye sebep olan katılımcıların isteksiz olmalari değil. Siyasi cenahta ve müslüman cemaatlerde bu yola girme konusunda bir çekince sözkonusu değil. Gecikmeye sebep olan daha çok müslüman cemaatlerin kendilerini ve görev alanlarını tanımlamadaki son yıllarda yaşadıkları süreçtir. Bundan daha 40, 50 sene önce sadece pratik ihtiyaçlardan doğan müslüman dini cemaat yapıları daha ancak son 10-15 yıldan beri Alman Din-Devlet Hukuku’nun öngördüğü “Dini Cemaat” (Religionsgemeinschaft) statüsü ile kendilerini tanımlamaktalar. Özellikle son 10 yıl bu statünün ortaya koyduğu sorumlulukları ve gerekçeleri yerine getirme çabası ile devam etmiştir.
Alman siyasetinin artık cemaatlerin fiiliyatta bu statüye sahip olmalarının kabulünden sonra, bu statü ile de ilintili olan sosyal alanda aktif olma beklentisi sesli bir şekilde bir ödev olarak dillendirilmeye başlandı. Mülteciler ile aktüel yaşanan süreç ve mültecilerin çoğunluğunun müslüman olması da bu süreci hızlandırmakta.
Müslüman cemaatler açısından şu anki en sıkıntılı durum, sahip oldukları Müslüman Dini Cemaat statüsüne daha alışabilmiş değilken, bu yeni ortaya çıkan beklentileri karşılayamama yönünde. Şüphesiz ki mevcut yapılarında şu an da müslüman dini cemaatler sosyal alanda hizmetler ortaya koymaktalar. Birçok zaman kendileri dahi bunun farkında olmasalar da. Mesela cami cemiyetlerinde gerçekleştirilen gençlik çalışmaları, birçok eğitim faaliyeti ve sosyal yardım hizmetleri zaten bu tanımın içine girmekte. Alman İslam Konferansı’nın hazırlattığı bir araştırma da da bu sonucu ortaya koymakta: Cami cemiyetlerinde sosyal hizmet çalışmaları zaten mevcut, ama gelenekselleşmiş Kurumsal Sosyal Hizmet Ağı’na dahil değiller. Müslüman cemaatler içindeki sosyal hizmet çalışmaları Almanya’da çok ileri bir kurumsallaşmaya sahip olan Sosyal Hizmet Kurumlarının (Wohlfahrtsverbände) kurumsallaşma seviyelerinden çok uzaktalar.
Bunun başlıca sebeplerinden biri de, müslüman dini cemaatlerimizin kuruluşlarında bu şekilde planlanmış olmamaları yatmakta. İlk kuruluş yıllarında dini cemaat olma bilinci olmadığı gibi sosyal hizmet kurumu oluşumlarının sunduğu imkanlar da bilinmememkte, bu tür kurumsallaşmış bir çalışmanın yapılabilirliğinin dahi farkına varılmamıştı. Halbuki Almanya’da Sosyal Hizmet kurumları Devletten sonra ikinci büyük iş sektörü olma konumundalar.
Sosyal Hizmet kurumu denildiğinde çok geniş bir yelpazede faaliyet gösteren kurumlardan bahsetmekteyiz. Ana okullarından tutun da bizzat okullara kadar, bunların yanı sıra farklı eğitim ve gençlik yapıları, yardım kuruluşları, ihtiyarlar bakım evleri, hastaneler ve hayatımızda bir şekilde karşılaştığımız, özellikle zor zamanlarda baş vurduğumuz kurumlar sosyal hizmet kurumu olarak faaliyet göstermekteler. Ve bu alanların birçoğunda şu an itibari müslümanlar tarafından üretilen sunulan hizmetler çok cüzi durumda. Mesela daha yeni yeni ana okulları kurulup işletilmekte, özgün eğitim kurumları parmakla sayılacak sayıda. Halbuki bu alandaki ihtiyaçlar insanlarımız tarafından açıkca dile getirilmekle birlikte bunların karşılanması için baş vurabilcekleri imüslümanlar tarafından işletilen kurumlar yok denilebilcek sayıda.
Bu eksiklik imkansızlıktan değil, bu ihtiyaçları tanıma ve gereğini yapmamamktan kaynaklanmakta. Mesela birçok cemiyetimizde ilk kurucu neslimiz emeklilik yaşına çoktan ulaşmış durumda. Birçoğu için Türkiye’ye dönüş hayali gerçekleşmediği gibi, modern hayatın getirdiği zorluklar ile çok yoğun bir şekilde karşı karşıya kalmaktalar. Özellikle aylelerin küçülmesi, çocuk ve torunların işleri sebebiyle uzak mesafelerde bulunmaları bu nesili en çok ihtiyaç duydukları dönemde yalnızlık sorunu ile karşı karşıya bırakmakta. Cami cemiyetlerimiz sosyal ortam oluşturma adına vakit geçirebilecekleri mekanlar olmasına rağmen, bu emektar neslimiz için çok da fazla imkan ve hizmetler oluşturamamakta. Ki Almanya’da bu tür çalışmalar klasik olarak sosyal hizmet kurumunun faaliyet alanına düşmekte.
Birinci nesil örneğinden yola çıkacak olursak, birçok cemiyetimizin hali hazırda kiraya verdikleri ve gelir kaynağı olarak gördükleri daireleri mevcut. Sadece kira geliri kaynağı olarak bakılan bu daireler yaşlı insanlara yönelik geliştirilebilecek olan “destekli yaşam evleri” (Betreutes Wohnen) gibi konseptler bağlamında değerlendirilibilir. Yine aynı şekilde kira gelirinin olacağı bu konseptte ek olarak yaşlı insanlarımızın yaşlılıktan dolayı ihtiyaç duydukları yardımlar hizmet olarak sunularak yaşamlarının kolaylaştırmaya gidilebilir. Sosyal hizmet kasaları tarafından da maddi olarak desteklenen böyle bir çalışma ile cemiyetimize gelen yaşlılıktan dolayı yardıma muhtaç olan cemaaatimize destek verdiğimiz gibi, aynı zamanda da cemiyetimizde istihdam imkanı oluşturmuş oluruz.
Benzer bir durum Ana Okulları için de geçerli. Mekan olarak birçok cemiyetimiz gerekli şartları yerine getiriyor olsa da, konu hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıklarından kendi cemiyetlerinde resmi bir ana okulu kurmaktan çekinmekteler. Halbuki böyle bir adım hem çocuklarımız için dini hassasiyetlere dikkat edilen bir ana okulu kurmamızı sağladığı gibi, yine kendi cemiyetimizde kendi eğitilmiş insanlarımızı değerlendirme imkanı da sunacak ve cemiyetlerimizin cazibesine de katkı sağlayacaktır.
Bu noktada eksik olanın imkan değil, bilinç olduğunu ifade etmiştik. Kurumsallaşmış sosyal hizmet çalışmaları için gerekli bilincin oluşturulmaması, yakında sadece bilincin değil, imkanların da azalması anlamına gelebilir. Cami cemiyetlerimiz şu an bir dönüm noktasındalar. Gelecekte sadece bir ibadet mekanını işleten ama pek bir toplumsal etkinlikleri olmayan “Cami Yapma ve Yaşatma Dernekleri”ne mi dönüşmek istiyorlar, yoksa toplumsal hayatta bir etkinliği olan, söz sahibi aktif bir unsur mu olmak istiyorlar. Bu sorunun cevabı cemiyetlerimizin kurumsal olarak sosyal faaliyet alanlarına açılıp açılmayacaklarında yatmakta. Bu sorunun cevabıyla cemiyetlerimiz bir yerde de toplumun merkezine mi yerleşmek istiyorlar, yoksa marjinallikle mi yetinmek istiyorlar, bunu belirlemiş olacaklar.