Solingen Saldırısından Sonra - Şiddet ve Irkçılık İkilemi
23 Ağustos 2024 Cuma akşamı, Solingen'deki "Çeşitlilik Festivali" sırasında şüpheli bir saldırgan ziyaretçilere bıçakla saldırdı. 56 ve 67 yaşlarında iki erkek ile 56 yaşında bir...
Alman parlamentosunda oylanan Ermeni Soykırım Tasarısı’ndan sonra Türkiye’nin Almanya’da yürüttüğü ya da yürütemediği siyasetin yanı sıra burada mukim olan Sivil Toplum Kuruluş’larının (STK) da lobi alanındaki etkisizliği de tartışma gündemimize girmiş oldu. Tasarı öncesinde de sık sık gündem konusu olan, ama gündeme geldiği anda tekrar unutulan Türkiye kökenli kurumlarımızın eksik lobi çalışmaları Ermeni Soykırım Tasarısı’nın açtığı ağır yaradan sonra biraz daha gündemimizi meşgul edecek gibi, ki etmeli de. Çünkü Türkiye kökenli kurumlarımızın lobi çalışmalarından eksik diye bahsetmek bile iyimser olur.
Çok az istisnaların haricinde kurumlarımız genelde lobi çalışması yapmamakta. İlginçtir ki, bu noktada en büyük zaafiyeti temel kuruluş amaçları arasında lobi çalışmalarını sayan kurumlarda görmekteyiz. Halbuki bu tür çalışmalar geçmiş yıllarda olması gerektiği şekilde yürütülmüş olsaydı, Ermeni Soykırım Tasarısında yaşandığı gibi dönemsel ilişkilerin donmasının önüne geçilebileceği gibi, burada yaşayan Türkiye kökenli toplum ile birlikte, Türkiye’nin de imajı çok daha olumlu algılanıyor olacaktı. Ayrıca Türkiye kökenli STK’larımızın toplumsal hayata katılımları ve etkinlikleri de artacaktı.
Lobi çalışmaları denildiğinde aşırı bir beklenti uyarmanın da anlamı yok. Amiyane tabirle “Dünya Barışı”nı bize bahşedecek olan lobi çalışmaları değil. Sadece temsil amaçlı kurumların dışında tüm STK’larımızın bütün mesailerini veya çalışmalarının büyük bir yekününü bu alana kaydırmak gibi bir sorumluluğu da yok. Ama her kurum en azından kendi faaliyet alanında bir nebze lobi çalışması yapmak durumunda.
Lobi çalışmalarından her kurum ve oluşumun somut olarak farklı beklentileri olacaktır mutlaka. Genel bir çerçeve çizdiğimizde tüm farklılıklara rağmen şu ortak beklentileri tesbit edebiliriz:
Toplumsal ihtiyaç ve talepleri karşılayan her kurum belli bir aşamadan sonra çalışmalarının kendi üyelerinden de öte bir kesime tanıtmak ister. Bu genelde hem kurumun imkanlarını genişletmek için hem de yapılan çalışmaları örnek alarak başkalarının da bu tür hayırlı işlere yönlendirme açısından önemlidir. Genel kamuoyunun dışında özellikle etkili kurum ve kişiler bu noktada muhatap alınmak istenen kesimlerin arasına girmekte. Kurulan bu ilişkilerde kurum faaliyetleri ile içerikleri, misyon ve vizyonuyla da muhataplarına tanıtılmak istenir.
Çalışmaları yürütenler açısından amaç temsil ettikleri kurum ve bazen de “dava”nın talep ve çıkarlarının dikkate alınmasıdır. Bunun yanı sıra kurum ve kurumun temsil ettiği kitlenin olumlu olarak algılanması ve toplumsal hayatın her alanına katılımını sağlamak isterler. Kurumun ilgi alanı olan toplumsal gelişmelerde içerik olarak katkı sağlamak istedikleri kadar, kurumun hassasiyet ve değerlerinin de dikkate alınmasını isterler.
Lobi çalışmalarımızdan en soyut şekilde beklentilerimizi tesbit ettikten sonra günümüzde bu çalışmaların nasıl hayata geçirildiğine bir göz atalım. Bunu yaptığımızda lobi çalışmalarına yoğunlaştığını ifade eden kurumlarımızın dahi bazı temel kavramları ve konseptleri birbirine karıştırdığını fark edeceğiz. Bu kargaşa o kadar ileri seviyedeki reklamcılık ile lobicilik arasında dahi yeterli ayrım yapılamamakta. Reklam da mutlaka bir kurumun başvurması gerektiği bir iletişim yöntemidir. Ama reklamcılık ile lobiciliğin muhatap aldığı “kitle” birbirinden çok farklıdır.
Bir kere lobi çalışmalarında muhatap alınan “kitle” değildir. En basit tarifi ile reklamcılık sınırlı olan bir süre, yer ve bütçe ile mümkün olduğu kadar geniş bir kitleye ulaşmaya ve bir talep oluşturmaya, nadir durumlarda kurumu, genelde ise kurumun bir ürününü tanıtmaya çalışır. Lobi çalışmaları ise genele yönelmez. Lobi çalışmalarında yönelinecek kesim önceden bellidir, hatta muhatap olunacak kurum ve şahıslar ismen tesbit edilebilir. Reklam geniş bir kamuoyuna yönelirken lobi çalışmaları kamuoyundan uzak yapılır. Tabiiki lobi çalışmaları bağlamında da reklam gibi yöntemler kullanılabilir, ama bu tür yöntemler ancak asıl çalışmalara destek olarak kullanılır. Asıl çalışma kamuoyunun dikkat alanı dışında yapılır. Bir misal vermek gerekirse, Almanya’nın en etkin lobi kurumları arasında “Verband der Automobilindustrie” ismiyle faaliyet gösteren Otomobil Üreticiler Birliği bulunmakta. Günlük hayatımızda mesela bu birliğin üye kuruluşları olan otomobil markalarının reklamlarını hergün her yerde görmemiz mümkün. Ama çok azımız Otomobil Üreticiler Birliği’nin çalışmalarını fark etmiş, ya da kurumun ismini duymuşuzdur.
Bizim lobi kuruluşlarımızın “çalışmaları” ise tamamiyle içe yönelik, mümkün olduğu kadar Türk gazeteleri ve sosyal medya üzerinden takip edilebilir faaliyetler ile sınırlı ve aslında sadece reklamcılığın bir alt çeşidi olarak karşımıza çıkmakta. Bunun sonucu olarak da içerikleri ortaya koymaktansa, mümkün olduğu kadar slogan temelli sürdürülmekte. Bunun somut örneğini Ermeni Soykırım Tasarısında gördük. Vakti zamanında içerik çalışmalarını yapamayanlar çareyi ancak insanları yürüyüşlere çağırıp ellerine Almanya ortamında anlaşılmayacak olan Türkçe slogan vermekte buldular. Halbuki tasarının Alman Parlamentosu’ndan geçmesini isteyen ermeni kökenli diaspora kurumları yerel dilde hem kamuoyu önünde hem de kamuoyunun görmediği alanlarda yıllar süren hummalı bir çalışmanın meyvesini toplamaktaydı.
Lobicilik iddiasıyla ortaya çıkanların hallerine baktığımız zaman, insan kendisine, burda mesele acaba gerçekten kurumsal temsil mi yoksa kişisel görünürlük mü diye sormadan edemiyor. Kurumdan daha çok şahısların ön planda olduğu ortamlarda, içeriklerden çok sloganların yarışıyor olması işin doğasında yatıyor sanırım. Nihayetinde kurumun içeriklerini tesbit edemiyen bir temsil kadrosu, kurumun çıkar ve ihtiyaçlarını takip eden bir siyaset yerine, altı sloganlar ile beslenmiş bir “duruş” sergilemekten başka çareleri kalmamakta.
Tek ve konunun kapsamlılığı açısından kısa olarak değerlendirmemiz gereken bir yazıda ihtiyacımız olan lobi çalışmalarını kapsamlı bir şekilde ele almak mümkün olmayacaktır. Ama en azından bazı ip uçlarına değinmemiz mümkün.
Lobi çalışmaları temel ve vazgeçilmez olan şekliyle bire bir gerçekleşir. Fotoğraf flaşlarından, sosyal medya yayınlarından uzak muhatap alınmak istenen kurum ve kişiler tesbit edilir ve kulağa ilk etapta hoş gelmese de, kapalı kapılar ardında yapılır. Çünkü ancak burada muhatabınız sizin asıl niyetiniz olan içeriklerinizi ve faaliyetlerinizi ilk elden sizden ve kimsenin müdahelesi olmadan dinleme imkanı bulur. Bunu yapabilmek için içeriklerinizi tesbit etmiş olmanızın gerektiği gibi, lobi çalışması ile neyi amaçladığınızı da bilmek zorundasınız. Varmak istediğiniz hedef nedir, bu noktada yerine gelmesini istediğiniz kurumsal çıkarlarınız nedir, bunları bilmeniz gerekiyor. Bunları muhatabınıza aktarması için ise herhangi bir temsilciyi değil, gerçekten de kurumunuzu temsil edecek kabiliyete sahip olan, etkin ve yetkin olan temsilci ve elemanlarınızı gönderirsiniz, yani en iyi “adamınızı” seçersiniz. Ve sonu için de başarı kıstasınızı tesbit edersiniz ki bu hiç bir zaman kamuoyunda görünürlük, basında yer alma ya da çok fazla siyasi ile fotoğraf çektirebilmiş olma değildir. Kurumunuzun taleplerinin ne kadarı hayata geçirilebildi, çıkarları ne kadar dikkate alındı, bununla ölçersiniz.