Alman Parlamentosu’nda oylanan Ermeni Tasarısı sonrası Almanya’daki Türk Toplumu’nun durumu “Filler tepişir, çimenler ezilir” sözüne benzemekte. Tasarı taraftarlarının olduğu kadar karşıtlarının da yerine getirilemez talepleri karşında olan yine Almanya’daki Sivil Toplum Kurumları’na (STK) oldu. Her iki taraf sürdürdükleri polemik ve tartışmalarında Almanya’daki Türkiye kökenlilerin üzerinde nasıl bir etki bıraktıkların hiç düşünme ihtiyacı dahi hissetmediler.
Türkiye tarafındaki aktörler son yıllarda gerekli olan diplomatik ve siyasi içeriklerin ve çalışmaların yerine getirmemiş olmalarını son dakika aksyonizmi ile gidermeye çalıştılar. Tabandaki insanların hiç kimseden yardım almadan ve yardım beklemeden, azınlık olarak varlıklarını ve kimliklerini koruyabilmek üzere kurlmuş oldukları STK’lardan, kuruluş amaçlarına uysun yada uymasın, güdümlü bir şekilde müntesiplerini meydanlara dökerek, asıl sorumluların ihmallerini kamufle etmeleri beklendi. Alman Parlamentosu’nda ise Almanya’daki Türkiye kökenliler arasında var olan fikirleri dikkate almak şöyle dursun, en ufak itirazı dahi uyumsuzluk ithamı ve toplumun dışına itmek için sebep olarak kullanıldı.
Evet Türkiye kökenliler arasında her iki tutumu savunan, yani soykırımı külliyen ret ve külliyen kabulün olduğu gibi, kendisini bu iki uçların arasında gören de ciddi sayıda insan mevcut. Türkiye kökenlilerin büyük bir çoğunluğunu oluşturan bu kitle her iki uç tarafından dikkate alınmadığı gibi, kendi “davalarını” sorgusuz sualsiz kabul etmiyor olmalarından dolayı iki uç tarafından ihanet yaftası ile yaftalanmaktan da kurtulamadı. Yaftalayanlar geniş kitleleri kendi pozisyonları konusunda ikna etmeyi ciddi manada hiç denemediler bile. Tam tersi, iki uç pozisyonun temsilcileri genel türk toplumunda konu ile ilgili bıkkınlık ve duygusal mesafe oluşmasına sebep oldular.
İnsanlar bir taraftan bir kesimin kendilerini sadece “halk kitleleri” oluşturulma ihtiyacı hissedildiğinde hatırlamalarından, diğer taraftan da alman siyaseti tarafından 50 yıldır bu ülkenin bir gerçeği olmalarına rağmen dikkate değer bir kesim olarak algılanmamalarından muzdarip.
Sonuç olarak Almanya’daki türk toplumunun genelinde her iki uç kesimin pozisyonlarına karşı artan bir duygusal mesafe oluşmakta. İlginç olan Anavatan’a olan mesafenin Anavatan’ı temsil iddiasıyla burdaki toplumun ihtiyaç ve taleplerini tamamen gözardı eden zevattan sebep artıyor olmasıdır. Ama özellikle yaşadıkları ülkedeki siyasete duygusal mesafelerinin artması gelecek için vahim sonuçlara sebep olacaktır. Siz bu siyasi platformda yoksunuz mesajının çok bariz bir şekilde verildiği bu ortamda, göçmen kökenli bu insanlara Alman Parlamentosu’nda sizin için hala bir temsil, sizin çıkarlarınıza bağlı kimse yok mesajı verildi.
Bu gelişmenin herkesi kaygılandırdığını söylemek yanlış olur. Aktüel yaşanan gergin atmosfer provokasyon ve gerginlikten kimlik ve varlık oluşturan bazı kişiler tarafından bilinçli bir şekilde tırmandırılmakta. Türk kökenli milletvekillerine karşı genelleyici ve sınırsız polemikleri ile bazı fırsatcıların şiddete yönelik tehditleri dahi ortaya atıyor olmalarına göz yumabilmekteler. Bu polemikcilerin hiç bir kutsala saygılarının olmadığını kendi insanlarının oluşturduğu ve kuruluş amaçlarına göre faaliyetlerini sürdüren STK’lara ve dini cemaatlere karşı ortaya koydukları kirli ajitasyonlarda gördük. İftar davetlerini basma tehdidini dahi ortaya atabilen bu insanların toplumsal herhangi bir sorumluluk taşımadıkları zaten ortada.
Tüm bu olumsuz şartları gözönünde tutarsak Almanya ve Avrupa’da yaşayan Türkiye kökenli insanlar için kendilerini ne duygusal bir girdaba kaptırmamaları nede polemikcilerin sözde kolay cevaplarına kanmamaları gerekiyor. Varlıkları bundan üç nesil öncesinde sadece geçici bir durum olarak başlamış olabilir. Bu insanların artık büyük bir yekünü – farkında olsunlar yada olmasınlar – yerleşik duruma geçmiş durumdalar. Bugünleri burada yaşadıkları gibi, büyük bir çoğunluğunun geleceği de Almanya’da olacak. Günlük hayattaki yaşadıkları sorunlarının çözümleri gibi gelecek inşası ile ilgili soruları de ancak ve ancak burada cevaplanacaktır. Anavatan’dan bu noktada manevi destekten başka bir beklentiye kapılmak hayalperestlik olmakla birlikte, şu günlerde ondan bile mahrum kalmaktalar.
Almanya’daki türk toplumunun bu noktada ortaya koyması gereken temel iddia, tüm özellikleri, tüm farklı tarihçe ve gelenekleriyle, farklı dinleriyle bu toplumun temel bir parçası olduklarını, ve bu özellikleri ile topluma katkı sağlamakla birlikte, haklarını da talep etmeleri gerekmekte. Mevcut durumda her ne kadar bu tutum aşırı idealist olarak yaftalanılsa da, buradaki geleceğini inşa etmek, bir gelecek inşa etmek, ancak ve ancak yine burada bedenen ve zihnen yaşayan insanların elindedir.