İçerik

Beceriksizlikler Yada Müslüman Toplumun Asıl Hak Ettiklerinin Üzerine

Baden-Württemberg eyaletindeki “Vicdan Testi"ni eleştirmek için bir salon dolusu gazeteciyi biraraya getirip, müslüman cemaatlerin açıklama ve fikirlerinin Almanya çapında yayınlatabilmek, müslüman toplumu içindeki gelişmeler ile Almanya çapında yayın yapan ciddi gazetelerin fikir sayfalarında tartışılıyor olmak, bunlar çok geride kalmış tecrübeler. Artık ne Almanya Müslümanları Koordinasyon Kurulundaki gelişmeler, ne de cemaatlerin Alman İslam Konferansındaki görüş ve fikirleri kamuoyunun ilgisini çekebilen konular arasında bulunuyor. Hatta genel kamuoyu müslüman temsil kurullarının sadece Almanya’da değil, Avrupa’nın birçok ülkesinde varlık mücadelesi vermek zorunda olduğunun farkında bile değil.

Müslüman Temsilinde Çözülme Belirtileri

Daha 2010lu yılların ortasında müslüman temsil yapılarında ilk çözülme belirtileri ortaya çıkmaya başlamıştı. O tarihlerde Avrupa genelindeki temsil yapıları arasında en ektin, kurumsal ve yasal olarak en köklü yapılanması olan Avusturya İslam Cemaati (IGGiÖ) zamanının Uyum Müşaviri ve sonra Dışişleri Bakanı olan Sebastian Kurz’un baskısıyla ve yeniden düzenleme bahanesiyle hukuki statüsüne kadar birçok alanda tavizler vermek zorunda kalmıştı. Ve cemaatin içinde meydana gelen bazı olumsuz gelişmeler ile de IGGÖ’nün kamuoyundaki itibarı daha da tartışılır hale gelmiş oldu.

Fransa’daki temsil kurulu Fransız Müslümanları Kültür Konseyi ’ninde (CFCM) yaşanan süreç ise Avusturya’daki gelişmelerden daha da vahim sonuçlar ile devam etmekte. Fransız Cumhurbaşkanı Macron ile imzalanması üzere mutabakat sağlanan “Cumhuriyetçi Değerler Bildirgesi “nden Fransa’daki Milli Görüş yapılanması olan CIMG’nin öncülüğünde bazı kurumların beklenmedik şekilde imzasını geri çekmesiyle birlikte, CFCM içinde görev yapan faslı istihbarat elemanları ’nın ifşası ve Fransa Milli Görüş Yapılanması ’ndaki patlak veren iç mücadeleler sonrası Fransız İçişleri Bakanı Darmanin CFCM’in Fransız Devleti’nin muhatabı olarak artık “ölmüş” olarak değerlendirdiklerini açıklamış ve CFCM yerine bizzat müslüman taban ile irtibata geçmeyi sağlayacak arayışlara yöneldi.

Belçika: Beceriksizlik, Şeffafsızlık ve Dış Müdahele

Müslüman temsil kurumları için bir sonraki olumsuz haber Eylül 2022’nin ortasında Belçika’dan geldi. Belçika Federal Adalet Bakanı Vincent Van Quickenborne bir basın açıklaması ile “Belçika Müslümanları Yürütme Kurulu “nun (Exécutif/EMB) tanınma aktini iptalini açıkladı. Bakan Exécutif’in şeffaflık, temsilde adalet ve bağımsızlık gibi beklentileri dikkate almadığına, mevcut yönetimin görev süresinin ikibuçuk yıl önce bittiğine ve Kurul’un kararlarının artık az sayıda yönetim üyesi tarafından alındığına dikkat çekti. Ve yine Bakan, defalarca vaat edilmesine rağmen halen görünürde demokratik bir seçimin gerçekleşmediğini ifade etti.

Exécutif kısa adı altında bilinen temsil kurulu 1999 yılından beri faaliyet gösteren ve bulunduğu ülkenin devlet kurumları ve farklı hükümetleri tarafından muhatap olarak kabul gören en eski müslüman temsil organlarındn biri konumunda. Kurulun görevleri arasında camilerin resmi tanınma sürecine dahil olmanın yanı sıra imamların eğitim ve görevlendirmeleri ve müslümanlar için kabir alanları hazırlamak bulunmakta. Ayrıca devlet tarafından tanınmış olmanın getirdiği imtiyazlar arasında Adalet Bakanlığı’ndan alınan 600.000 €’luk destek ve tanınmış camilerdeki imamlar ile din dersi öğretmenlerinin maaşlarının Belçika devleti tarafından karşılanması bulunmakta.

Adalet Bakanı’nın Exécutif’in tanınma statüsünü iptal etmesi sürpriz bir karar olmadı. Tanınmanın iptal sürecini Van Quickenborne Şubat 2022’de başlatmıştı. Bu adımın temelinden şeffaflık ve saydamlıktaki eksiklerin yanı sıra belirsiz yapılanma ve dış ülkelerin, özellikle Türkiye ve Fas’ın, müdahele imkanları gibi konuların olduğu kadar Exécutif Başkanı Mehmet Üstün’e karşı Devlet Güvenlik Raporu’nda ileri sürülen aşırı unsurlar ile bağlantılı olma ithamları da yatmaktaydı. Exécutif başkanı Mehmet Üstün’e karşı ortaya atılan ithamların Almanya’daki IGMG Genel Merkezi için de sorun oluşturmakta. Zira Üstün Exécutif’e Milli Görüş’ün Belçika Bölgesi içinden katıldığı gibi halen der bir Milli Görüş camisinin başkanlığını sürdürmekte.

Bakan Van Quickenborne açıklamasında Exécutif’i şu sert sözlerle eleştirdi: “Şu ana kadar böyle bir beceriksizliğe şahit olmadım. Tüm bunlara ülkemizdeki müslüman toplum için bu kadar önemli bir fonksyona sahip olan bir kurumda şahit oluyoruz. Müslüman toplum bundan çok daha iyisini hak ediyor ve bu yüzden EMB’nin tanınma statüsünü iptal etmeye karar verdim.”

Exécutif: Şaşkın ve Yalnız Bırakılmış

Exécutif başkanı Mehmet Üstün kararın açıklandığı gün tepkisini ortaya koydu. Bakanın tavrından dolayı şaşkın olduklarını ifade eden Üstün, bakanın açıklamalarını “yanlış, hakaretvari ve iftira dolu” olarak eleştirdi.

Bakan’ın Exécutif’in Genel Kurulu’nun 2,5 senedir geciktirildiğine dair ithamlarının kabul etmeyen Üstün, Genel Kurul’u Aralık 2022’de planladıklarını ifade etti. Exécutif’in reform sürecine karşı olmadıklarını da ilave eden Üstün, Bakan’ın önceki görüşmelerdeki tüm taleplerini kabul ettiklerini de belirtti. Üstün, ayrıca aylardır Exécutif’e yapılması gereken ödemeleri bakanlığın geri tutmasından dolayı Temmuz 2022’de bakanlığa dava açtıklarına dikkat çekti.

Bakan Üstün açıklamalarında seçimlerle ilgili olarak seçme yaşının 18, seçilme yaşının ise 25 olarak belirlendiğini, seçim bilgilendirmelerinde kökene göre herhangi bir ayrım yapılmayacağını ifade etmiş, seçimlerin sonrasında yönetime herhangi bir uzman veya kadın üye seçilemediğinde, birer kadın ve uzman üyenin atanacağını da ayrıca eklemiştir. Bunlarla birlikte seçime katılım için maddi katkı şartını kaldırdıklarını da söyledi.

Üstün’ün Bakan’a yönelttiği eleştirilerin arasında mahkemece Exécutif’e yetkisiz müdahelelerinden dolayı Bakanlığın uyarılmasından hemen sonra Kurul’un statüsünü iptal ettiği ithamı dikkat çekmekte. Federal Hükümet’in böyle bir şey yapmamasının da kendisini hayal kırıklığına uğrattıığını ifade eden Üstün’e göre Adalet Bakanı Exécutif’i o kadar aşağılamış, suçlamış ve iftira atmıştıki, artık herkes adeta Exécutif’i savunamaz hale gelmişti.

Exécutif’e İçerden Gelen Eleştiriler

Belçika’daki temsil kuruluna gelen eleştiriler sadece Adalet Bakanı Van Quickenborne ile sınırlı kalmıyor. Müslüman camiadan da Exécutif’e karşı ciddi iddialar ileri sürülmekte. Geçmiş yıllarda eksik şeffaflık ve maddi kaynakların kötüye kullanımıyla ilgili eleştiriler Kurul’un eski idarecileri tarafından ortaya atılmıştı. Van Quickenborne bu iddiaları da bahane ederek EMB’ye karşı daha keskin bir tavır sergilemeyi terçih etti.

Cemaatin içinden gelen eleştirilerin arasında resmi olarak tanınmış olan camilere devlet maaşı ile atanan hocaların görev başında bulunmamaları yer almakta. Sadece Cuma’ya gelip geri kalan sürede cami dışında kendi işlerini takip etmekle itham edilen hocaların bu durumdan dolayı herhangi bir müeyyideye tabi tutulmadıkları ifade edilmekte. Ve yine cemiyetlerden gelen bu şikayetler Exécutif’e ulaşmasına rağmen herhangi bir takip sözkonusu olmamıştır.

Bu sıkıntıların kaynağında müslüman eleştirmenler Exécutif yönetiminin taban ile bağının kopmasını görmekteler, ki Van Quickenborne da bu eleştiriyi dillendirmişti. Bu kopuşun belirtileri arasında din dersi öğretmenlerinin, ayrıca müfettiş ve vaize gibi görevlilerin de yöneticilerin aile ve tanıdıkları arasından atanması sayılıyor.

Müslüman Temsilin Avrupa Çapında Sorun Haline Gelmesi

Müslüman temsil meselesi Avrupa’da uzun zamandır sadece ülke sınırları içinde düşünülmemesi gereken bir konudur, özellikle birçok müslüman cemaatin Avrupa çapında organize olduğunu düşünürsek. Cemaatlerin yapı ve işlevlerinden kaynaklanan sıkıntıların sonuçları işte bundan dolayı sadece tek bir ülkeyle sınırlı kalmayıp, tüm Avrupa’daki kurumsallaşmaya yansıyor.

2000’li yıllar her ne kadar 11 Eylül saldırılarının olumsuz etkileriyle aklımızda kalmış olsalarda, Avrupa’daki islami cemaatler için ortaya çıkan iş birliği ve ortak çalışmalar açısından yeni imkanların doğduğu bir dönem olmuştur. Özellikle 11 Eylül’ün oluşturduğu baskı iklimi cemaatler arasındaki var olan ve var sayılan sınırları aşmaya imkan sağladığı gibi, o tarihe kadar tamamen içe kapalı olan cemaatlere dahi toplumun geneline yönelik açılımın gerekliliğini göstermiş oldu.

Avusturya’daki IGGiÖ, Fransa’daki CFCM, Belçika’daki Exécutif, Almanya’daki KRM, Almanya eyaletlerindeki Schura yapıları ve nihayetinde Hamburg ve Bremen’deki cemaatler ile eyalet yönetimi arasında gerçekleşen “devlet anlaşmaları” bu dönemin kazanımları arasında sayılabilir. Kuruluşlarından 20 sene sonra bu kurumların artık sadece misyonları değil, varlık sebepleri dahi sorgulanır hale gelmiş durumda. Tüm bu kurumların hedeflerinin başında bulunan, bulundukları bölge ve ülkelerdeki müslüman cemaatlerin kurumsallaşması ve resmi tanınmasını ilerletmek yerine artık gerilemeye şahitlik ediyoruz.

Cemaat Yapıları Mı, Müslüman Varlığı Mı

Resmi tanınma ve kurumsallaşmanın ilerlemesi Hamburg ve Bremen’de gerçekleşen “Devlet Anlaşmaları"nın birincil hedefleri arasındaydı. Hesapta aradan 10 sene geçtikten sonra anlaşmalar taraflar arasında tekrar değerlendirilecekti, ki tam da bu 10nuncu yılın içinde bulunmaktayız. İşbu anlaşmalar yapıldığındaki beklenti cemaatlerin geçen bu 10 yıl içinde bilinen eksiklerini tamamlamaları ve eyalet yapıları ile iş birliğini ilerletmeleri yönündeydi ki, sürecin sonunda cemaatlere kiliselerin sahip olduğu kamu tüzel kişiliğinin verilmesi sözkonusu olabilsin. Murat Kayman Hamburg Anlaşması bağlamında kamu tüzel kişiliğinin ne kadar ulaşılamaz, hatte mevcut anlaşmanın dahi sürdürebilirliğinin ne kadar zor olduğunu geçenlerde yayınladığı bir analizde ortaya koydu.

Mevcut 80lı ve 90lı yılların ruhuyla kurulan ve faaliyet gösteren cemaat yapıları için mümkün ve işlevsel, müslüman tabanın ihtiyaçlarını karşılayan ve temsilini gerçekleştirebilen, toplumsal hayata dahil olan dini cemaatler haline gelme ihtimali 2010lu yılların ortasında adeta son buldu. Etnik ayrımcılığın belirginliği ve hatta belirleyiciliği, ayrıca dil ve göç edilen ülkelere endeksli çalışma modelleri ve yine göç edilen ülkeler ile sürdürülen kurumsal ve kimlik siyaseti üzerinden kurulan bağlar bu kurumların özüne vazgeçilemez şekilde işlemiş durumda.

Genel toplumun parçası olamama ve tam tersine kimlik ve kültür koruyucusu olma anlayışı bu kurumlarda sorun olarak değil, bizzat kendileri tarafından yapılarını tanımı ve misyonları olarak öne çıkmakta. Bu bağlamda bulundukları ülkelerde yerlileşememeleri ve sivil topluma katılım sağlayamamaları imkansızlıklardan dolayı değil, mevcut yapıları ancak bu şekilde ayakta tutabilmelerinden kaynaklanmakta.

Bu şekilde kurumsal olarak oturmuş ve başarılı sayılan temsil kurumlarının dahi yapısal olarak gerilemesinden sonra göç mantığı ve kimlik siyasetine endeksli cemaatlerin varlık sebepleri sorgulanır hale geldi. Tabi bu sorgulamanın içine alışılagelmiş tüm vazgeçilemez görünenlerin dahil edilmesi şart. Örneğin camilerimiz gelecekte hangi fonksyonu ve görevi üstlenmeliler, camilerin üzerinde hangi yapıların gerekliliği, faydası ve anlamı var? Bu tartışmada tek tartışılamaz olan camilerin varlığının kendisi olacaktır. Mevcut cemaat yapılarının geri kalan tüm katmanlarını ise müslüman varlığı ve başarılı kurumsallaşma bağlamında tartışmamız gerekiyor.