İçerik

Camiye Saldırı Durumunda Ne Yapmalı?

İçerik

Son haftalarda camilere yapılan saldırılar, saldırıya uğrayan camilerin Türk mü yoksa Alman kurumları mı olduğu, medya ve siyasetin bunda nasıl bir rol oynadığı vb. konularda farklı tartışmalara neden oldu. Bir soru cevapsız kaldı: Etkilenen cami cemaatleri ne yapabilir ve genel olarak cemaatler böyle bir olaya nasıl hazırlanabilir? Böyle bir olayla başa çıkmak için somut adımların fiili bir saldırıdan çok önce atılması gerekir.

Son yıllarda cami cemaatlerine yönelik çeşitli biçimlerdeki saldırıların sayısı artmış olsa da, konu Müslüman cemaatlerin kurumsal çalışmalarında yeterince yer bulmamıştır. Bu tür olayların sıradan veya normal bir şey olarak kabul edilmemesi gerektiği ortadadır. Bununla birlikte, tecrübeler gösteriyor ki, bunların hiçbiri olasılık dışı değildir. Son saldırılar, tetikleyici unsurların sadece Almanya’da İslam’la ilgili iç tartışmalarda yatmak zorunda olmadığını da gösteriyor. Camilerin artan görünürlüğü, siyasi propaganda yapmak isteyenler için uygun bir nesne olarak görülmeleri anlamına da gelmektedir.

Saldırı gerekçesinin camii cemaatinden soyutlanması, mağdurların konuyla başa çıkmasını daha da zorlaştırmaktadır. Saldırıya uğrayan kurumun yanlış bir şey yapmış olması gerekmez, aksine şeffaflığı ve çoğunluk toplumuna bağlılığıyla örnek teşkil edebilir ve yine de bu siyasi kundakçılar için uygun bir hedef olabilir.

Bir cami cemaati ne kadar görünür olursa, sürekli bir korku haline düşmeden böylesi bir acil duruma o kadar iyi hazırlanmalıdır. Hazırlığın bir şekli, acil durum konularının da ele alındığı bir güvenlik konseptinin oluşturulması olabilir. Örneğin bir sorun olduğunda, cami cemaatinde doğrudan irtibat kurulacak kişi kimdir, poliste, şehir yönetiminde vs. doğrudan irtibat kurulacak kişi kimdir? Basın cemiyette kiminle irtibata geçebilir, böyle bir durumda hangi gazeteci cemiyet için muhatap olarak kullanılabilir?

Belediye böyle bir konseptin bir kısmını kendi bünyesinde oluşturmalıdır. Örneğin, dış alanı gören güvenlik kameralarının kurulması veya yangın önleyici veya yangın azaltıcı tedbirlerin alınması. Yangından korunmak için yetkili makamların veya yerel itfaiye teşkilatının uzmanlığına başvurulabilir. Polisle gerekli iletişim kanallarının önceden kurulması gerekecektir. Böylelikle somut tehdit durumlarında bu kanallar aracılığıyla iletişim kurulabilir ve örneğin devriye varlığının artırılması sağlanabilir.

Şayet bu tür bir olay meydana gelirse, yapılması gereken sadece hasar kontrolü değil, aynı zamanda saldırının belgelenmesi ve kamuoyuna duyurulmasıdır. Saldırganlar eylemlerini kamuoyuna duyurmak konusunda istekli olsalar da, böyle bir olaydan sonra etkilenen kurumların kendilerini korumak için ihtiyaç duydukları en iyi koruma, kamuoyunun artan ilgisi ve dikkatli gözleridir. Politikacıları harekete geçmeye zorlayan da ne yazık ki çoğu zaman bu kamuoyu baskısı oluyor.

Bu gibi durumlarda, etkilenen cemiyetler daha az değil, daha fazla iletişim kurmalıdır. Birçok farklı sebepten dolayı. İlk olarak, kendi üyeleri ve cami ziyaretçileri için. Böyle bir vakadan sonra, camideki insanların dışında hiç kimsenin onların endişe ve korkularıyla ilgilenmediği hissine kapılmaları vahim olacaktır. Üstelik bu kaygı, bu tür bir saldırının en dramatik biçimi olan kundaklama saldırısıyla da sınırlı değildir. Dış duvarlarda İslam düşmanı veya ırkçı grafitiler olması yeterlidir. Derneklerle yaptığım çalışmalarda, bu tür şeyleri sessizce ve gizlice kendileri kaldırmak isteyen cami yönetim kurullarıyla karşı karşıya kaldım. En başta mağdur olmaktan utandıkları için ve toplum içinde sorunlarla anılmak istemedikleri için.

Bu korkular anlaşılabilir, ancak kendi cemaati için ciddi sonuçlar doğurabilir. Kamuoyu olayın farkına varmamış olabilir, ancak cemaat içinde “Almanların” veya “gayrimüslimlerin” saldırıyla ilgilenmediği algısıyla birlikte söylentiler yayılacaktır. Kamuoyunun tüm bunlardan habersiz olması artık duygusal yaralanmaya sebep olmaktadır.

Ancak ibadethanelere yönelik bir saldırı sadece Müslümanların değil, tüm toplumun sorunu olduğu için kamuoyuna duyurulması da gereklidir. Dini mekanlara yönelik saldırılar, gençlerin can sıkıntısı ve ahlaksızlık nedeniyle parktaki bir büstü devirmesinden, bir duvarı grafitiyle kaplamasından veya bir vitrini kırmasından farklı bir nitelik taşımaktadır. Bunlar genellikle, insanlıktan çıkarıcı fikirlerle, insanın değersizliğine ilişkin kavramlarla, dinleri veya kökenleri nedeniyle mevcut veya hayali gruplara duyulan nefretle ilgili bir insan nefretinin tezahürünü temsil eder. Bu tür insanlık dışı ideolojilerle mücadele etmek sadece bu durumdan etkilenen Müslümanların görevi değildir; bu, tüm toplum için bir görevdir.

Bir yandan caminin kamusal görünürlüğünün saldırı olasılığını artırması kulağa çelişkili gelebilir. Öte yandan, camilere gerekli korumayı sağlayabilecek olan da bu görünürlüktür. Cami cemaatinin daha geniş bir sosyal çevreye dahil olması, diğer sivil toplum aktörleri, kiliseler ve yerel yönetimle işbirliklerinin varlığı, cemaatin böyle bir olayın sonuçlarını hafifletmesine yardımcı olacaktır.

Bir yandan içeride yardımcı oluyor, çünkü üyeler ve cami ziyaretçileri bu aşırı dışlanma girişiminde toplumun kucaklamasını hissederler. İkinci olarak, böyle bir olayın ardından halkın cami cemaatiyle dayanışması, saldırganların dışlayıcı niyetine karşı koymaktadır. Bu onlara, saldırılarının Müslümanların ayrıştırılmasına değil, onların insan düşmanı ideolojilerine karşı toplumun bir bütün olarak birleşmesine yol açtığını açıkça gösterecektir. Etkilenen cemaatlerin düzenlediği dayanışma etkinlikleriyle ilgili olarak Murat Kayman, gayrimüslimlerin dayanışması için de bir alan açılması gerektiğine işaret ediyor: “Dayanışma mitingi Cuma namazı ile birleştirilirse, bu sadece iç dayanışma oluşturmakla ilgili olur. Bu önemli olmakla birlikte, gayrimüslim komşunun da yer alabileceği ve katılabileceği formatlar da gerekli.”

Aynı zamanda, cemaatler diğer sivil toplum aktörlerine ulaşmak için bir saldırının mağduru olmayı beklememelidir. Bu tür olayların dışında da temas kurmak veya ilişkiyi derinleştirmek için kullanılabilecek ve kullanılması gereken yeterince fırsat vardır. Bir ilişkiyi geliştirmek için trajik bir olay yaşanması gerekmez. Her iki ayağı da sivil topluma sağlam bir şekilde basan bir cami cemaati bu tür trajik olaylarla daha kolay başa çıkacak ve daha fazla destek görecektir.

İlişki kurmak için bir fırsat, örneğin, mahallede veya toplum içinde sivil sorumluluğun üstlenilmesi olabilir. İster gençlik çalışmaları ister sosyal faaliyetler alanında olsun, buralarda işbirliği yapılabilir. Çoğu zaman, toplum tarafından ilişki kurmaya yönelik bir ilgi zaten mevcut olsa da, çok sayıda cami cemaati hala talepleri karşılamakta zorlanmaktadır. İçe dönük yalnız kurtlar olarak algılanmak yerine, bizzat kendi ürettikleri özgün hedeflerle sivil toplumun bir parçası olarak aktif hale gelmek cemaatlerin yararınadır ve dini amaçlarına uygundur.

Mevcut saldırılar göz önüne alındığında, en azından her cemaatin temel bir güvenlik konsepti geliştirmesi tavsiye edilir. Bunu yaparken, polis yetkililerine başvurulabilir ve onlardan tavsiye alınabilir. Yangından korunma, acil bir durumda kiminle iletişime geçilebileceği, hangi güvenlik önlemlerinin alınabileceği? Bunların hepsi en az bir kez tartışılması ve yazıya dökülmesi gereken sorulardır, böylece acil bir durumda daha fazla karışıklık çıkmaz.

(İlk yayın tarihi: 22.03.2018)